
Şükrü Erbaş’ın Gözyaşları
Şimdiye kadar yazılmış en iyi şiir olduğunu düşündüğünüz bir şiirin şairine sarılırsanız ve ağlamaya başlasa ne yaparsınız? Benim çok düşünecek vaktim olmadı ama güzel bir
Şimdiye kadar yazılmış en iyi şiir olduğunu düşündüğünüz bir şiirin şairine sarılırsanız ve ağlamaya başlasa ne yaparsınız? Benim çok düşünecek vaktim olmadı ama güzel bir
5-6 yaşlarında mülteci bir çocuktan aldığım bir şişe suyu içerken birkaç damla döktüğüm gömleğimi, alıp seriyorum terk ettiği topraklarının üstüne o çocuğun. Bomba seslerinin minarelerden beş vakit duyulan seslerden daha hızlı yayıldığı şehirlerde çocukların her şeyi daha kolay öğrenmemesini diliyorum.
“Ve kaç kişi olduğumuzu bilmezdik hiçbir zaman, saymadık da zaten. Birden fazla olmanın yettiği bir acizlikti bu. Yalnızlığımızın ateşini yine kendinde söndürürdük, sigaranın yanan ucunu izmaritine basarak söndürmek gibi…”
“İnsan özleyince, ikiye katlanırmış dünya. Yan yana olsun diye sevenler, nehirler akmaz, dağlar sımsıkı yapışırmış toprağa. Bulutlar, ağaçlar çarpınca canı yanmasın diye kenara çekilirlermiş. Yanmasın diye canı dünyanın, güneş kafasını çevirir, ay dönmez, yıldızlar kaymaz, tüm galaksi durur. Sadece küçük bir an için, tüm bunlar mümkün olurmuş sevdiğinde.”
“… Oturup soluklanıyor barış,
İskemlesinde savaşın,
Kafasına dikerken buz gibi reyhanı,
Zeval geliyor gencecik Elçisine,
Altında minarenin dört ayağının…”
Meğer insanların gözlerindeki ışığı çalarmış yeryüzü. Ne kadar çok vakit geçirirsen o kadar kararırmış gözlerin. Saf olan tek şey kalırmış geriye, gözyaşları.